BİR NOSTALJİ, BİR YAŞAM: İTÜ EVİ VE SEZAR AYGEN
Nur ESİN
Ankara’da Kavaklıdere’de Büklüm sokaktayız. İTÜ Evi’nin önünde arabadan indik. İçeri adımımızı atınca ılık bir iç bahçe karşıladı bizi. Nostaljinin böylesi az yaşanır. Biblo gibi bir binanın içindeyiz. Sezar Aygen büyüğümüz tasarlamış, yarışma ile elde edilmiş bir küçük bina. Sezar Aygen ismini duyunca kulaklarım hassaslaştı birden, zihnim ileri geri hareketlendi.
Büklüm Sokak Ankara’nın kalbinde gerçekten de büklümlü bir sokak. Küçük evlerden oluşan dokusuyla dikkati çeken bir çevre, yani görmeyi neredeyse unuttuğumuz ölçekli bir doku. Ve bu dokunun içinde İTÜ EVİ ya da kapısındaki adıyla İTÜ BİRLİK (İstanbul Teknik Üniversiteliler Birliği Derneği).
Sezar Aygen 1937 senesinde Kastamonu’da doğmuş ve1963 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesinden mezun olmuş. Ve yakın tarihte yeni bir yola çıktı. Onu 11 Ekim 2017 de kaybettik. Sezar Aygen, mimarlık mesleğinin kurumsallaşması yönünde büyük katkısı olan bir mimar. Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği Derneği’nin Kurucu Üyeliği, Serbest Mimarlar Derneği Başkanlığı yapmış. Çok sayıda mimariye imza atmış, Ulusal-Uluslararası Mimarlık yarışmalarında 45 ödülün sahibi olmuş. Üretken bir mimar ve eğitmen. Sezar Aygen, bu küçük binayı da bir yarışma sonucunu kazanarak tasarlamış.
Özel bir klüp tadındaki bu güzel atmosferde mühendislik konferansı için gelen onca konuk mühendisin anıları zihinlerinde canlanırken, mimar olarak bu küçük binaya ilk girişimde, salonuna ilk ulaştığımda nostaljik bir hayal dünyasında buldum kendimi. Art Deco tarzın uygulanışını hayranlıkla izledim. Bana hitap etti. Çünkü gençliğimin ilk mimarlık bilgilerini aldığımda karşılaşıp öğrendiğim bu tarzın bu biçimde uygulanışı ile karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim. Bina dışardan ipucu vermiyordu. Modernist tarzıyla karşılıyordu konuklarını. Oysa Mimar içeride başka bir dünya saklamış.
Yıl 1993 ve bu bina yapılıyor. Art Deco için geç bir uygulama olduğu açık; öyleyse Mimarımızın içinde kalan sevgi duyduğu gençliğini geri getiren bir tarz; keyifli bir geri dönüş yaşandığı besbelli.
Nedir Art Deco?Art Deco çok süslü mimari tarzları reddeden tek defalık üretilmiş sanatsal bir yaklaşım. Art Nouveau’nun (1900 lerin başı) ardından daha sade ve geometrik süslemeleriyle gündeme gelen (1930-40 lar), özellikle ABD Miami de çok sayıda toplu örnekleri bulabildiğimiz bir mimari akım.
İTÜ Evi Modernist dönemde Art Deco öykünmesiyle yaratılmış bir biblo bina. 1930 ların Art Deco’sunu tanımlayan ögeleri bu binada da görmek hayli şaşırtıcıydı. Eğrisel devamlı hatlar, kademeli hareketlerle aranan kütlesel estetik, cam blok ayırıcılar, ölçekli tavan yüksekliği, dairesel orta mekan, yatay çizgisellik canlı renklerle bezenmiş yer karoları, kalın yuvarlak kolonlar, beyaz ortam rengi. Tarihe bir yolculuk gibi. Öte yandan Modernizmin yani mimarımızın ve benim öğrenciliğimiz değişmezi olan iç mekanda (çoğunlukla girişte) yaratılmış bahçe duygusu. Yukarda paylaştığım mimari özelliklerin karşılıklarını gözlemlemek çok heyecan verici bir deneyim oldu benim için. Bu bina korunmalıydı. Öğretici bir girişim ve yorum örneği olarak. Benim için tam bir nostalji.
İTÜ Evinden görüntüler
Mimar şöyle düşünmüş olmalı, dikkatle denetlerken detayları:
Uzaklardan bakıyorum bu mekanlarda gezindiğim günlere, Tek tek tasarladım gözlerimle, ellerimle, hissettim içimde Şimdi bir bir belirdikçe mekanlar Görüyorum gençliğimi ayrıntılarda…
İTÜ Evi Giriş Holünden ve 3. Kat Toplantı Salonundan görüntüler, tavan detayları.
Tavandaki geri çekilme hareketleri ile yükseklik ayarlanmış
Tavan detayı ve merdivenler.Eski Başkanlardan Mimar Vedat Dalokay duvarda resmiyle dikkatimi çekiyor. Sanırım başka da mimar yok aralarında.
Mimar şöyle düşünmüş olmalı, dikkatle denetlerken detayları:
Kattaki toplantı salonunun tuvaletlere açılan koridor kapısı, ön ve arka görünüşü farklı, özgün bir tasarım. Yer döşemeleri grafikleri belirgin art deco motiflerinde ve kapı tasarımı ile uyumlu. Mekandaki tek özgün kapının bu olduğunu düşünüyorum. Diğer kapılar sonradan alüminyum malzeme ile değiştirilmiş gibi.
1993 den bu yana detayları iyi korunmuş olan binada mekan darlığı gündeme geliyor. Ancak bina ölçekli bir biblo olduğundan, eklenen her mekan kuşkusuz tasarımdan götürüyor. Zararsız gibi görünen bir ek bina yemek salonu olarak binanın arkasına eklenmiş. Taşıyıcı sistemi (çelik uzay kafes kolon ve kirişler) duvar bölmeleri tavan malzemesi binadan izler taşımıyor. Belki barın üstünde devam eden eğrisel tavan çizgisi hariç. Kurumun elinde bir müze bina bulunduğunu ve özenle korunması gerektiğini söylemek yanlış olmaz.
Sadece tarihi bina kavramıyla sınırlı olan koruma anlayışımız Modern ve Modern sonrası dönemleri de kapsamak zorunda. Ülkemizde çok sayıda seçkin örneğin kaybolmasını önlemek, yeni tasarımlara imza atmak kadar belki de daha da önemli.
Çinicinin deyimiyle ODTÜ’nün beton çocuklarından biriydim ve Modernizm’in en güzel örneğinin içinde okuma ve mimar olma şansını yakaladım. [NE1] Okulumun mimarisine aşık bir mimar olarak yetiştim. ODTÜ lü bir mimar olarak İTÜ de aradığım çok yönlü bakışı, tartışma ve gelişme ortamını buldum. İTÜ beni ben yaptı ve 30+ senemi dolu dolu Taşkışla’da yaşadım. Büyüklerimin eserlerinin birer birer kaybolmasına da tanık oldum. Belki de bu küçük binadan etkilenmem bu nedenledir. Birileri bu dönem güzelliklerini hatırlatmalıdır. İşte bu duygularla dolu, tartışmasız etkilenmiş olarak sevgili Hocam Mahir Vardar’ın “Uygarlık” konferansını dinledim. Uygarlık vefadır, saygıdır. Geçmişin niteliklerinin geleceğe geliştirilerek taşınması, geleceğin yepyeni vizyonlarla zenginleştirilerek yaratılmasıdır.
Bu binada İTÜ nün sıcaklığını buldum, vefa ve devamlılık duygusunu hissettim. Bu kulüp olağanüstü bir işlev taşıyor. Verimli dönemlerin ardından, onca deneyimi biriktirmiş ve önceki nesil olmaya başlamış meslektaşları bir araya getiren sıcak bir ortam sunuyor. Düşük sayılabilecek bir aidatla çeşitli etkinliklere katılım ve dostlarla buluşma şansını yakalıyorlar. Gündemi yakalıyorlar, tartışıyor ve yenileniyorlar. O dönemlere adım atmaya yaklaştığım bu yaşlarımda bu işlevin değerini daha iyi anlıyorum. Bunun için bu ortamı yaratanlara ve başarıyla bunca zaman sürdürenlere teşekkür borçluyuz. Herhalde konferansta gördüğüm o değerli insanların ortak dileği şuydu:
“Sıradan bir “Yaşlı” olmak istemiyorum. Hiç birimiz istemedik. Ben yaşlı değil hâlâ bir mimar, bir mühendis olmak istiyorum. Bana saygınızı yepyeni düşüncelerinizle bana uzanarak gösteriniz. Neler yaptınız, neler ürettiniz benimle paylaşınız. Bana anlatınız. Sizi alkışlamak bana gurur verecektir…”
Tasarlayana, üretene, koruyana, kullanana derin saygıyla…
NUR ESİN (Öğretim üyesi Mimar, ODTÜ, İTÜ)